Yaklaşık dört sene evvel, İzmir’den İstanbul’a dönerken otoyolda Bergama çıkışı tabelasını gördüm. İsim tanıdık geldi, acaba bunun on yaşında Berlin’de ziyaret ettiğim Bergama Müzesi’yle bir alakası var mı diye düşünmeye başladım. Heyecanla tepeye çıktım ve Bergama antik kentiyle karşılaştım. Uçsuz bucaksız manzaraya konumlanmış bir amfitiyatro ve tapınakları gezdim. Birkaç saatin sonunda dev bir ağaç ve altında pleksi kutu içerisinde altarın modelini buldum. Ancak altarın kendisi neredeydi? Sonraki ziyaretimde ise baharla sapsarı ve beyaz çiçekler sarmıştı bütün tepeyi. Bu sefer gözlerim altarı değil, altara çıkan merdivenleri ve altarın göbeğinden çıkmış ağacı tanıyordu. Bu karşılaşmalar ve hatıralar üzerine alanı kaydetmeye ve burası hakkında benden önce yapılmış kayıtları ve araştırmaları toplamaya başladım.

A land between the sky gods and the underground giants is the land transformed over thousands of years with the industrial revolutions. The ‘giant dandelion matters’ investigates our perpetual desire for advancement which has changed the face of the Earth. The Pergamon Altar as a symbol and an icon of this transformation, becomes a site where cultural, social, scientific and natural reverberations are felt, heard, seen: revealed. To understand the age of Capitolocene, the Pergamon Altar turns into an anamorphic body blending culture with science, gods with dirt, heritage with the future.